lahmacun








Bir fabrika bir işçi yerine üç işçi çalıştırırsa işsizlik çözülür gibi dahiyane önerileri olan, hâlâ 1860'ların, 1870'lerin ideolojisiyle iktisat yapabileceğini zanneden, defalarca bitmiş, sikilmiş sosyalizmi savunan Türkiye İşçi Partisi başkanı Erkan Baş, güzide bir açıklamada bulunmuş. Bu adam doğal olarak iktidar karşıtı, AKP karşıtıdır. Arada gaz alan konuşmalar yapar, bu yüzden de sempati beslenir bu tiplere... Sosyalizm bir terördür; hele hele Marksist-Leninist bir sosyal devlet, terörden başka bir şekilde sağlanamaz ama buna da gerek yok.

Demokratik sosyalizm adı verilen, bokun pembesi olan sosyalizm de bir terördür.

Bugün sizlere sadece inancımı anlatacağım. Çünkü altını doldurmaya şu anlık vaktim yok, kafam esti yazıyorum aammınagoim, kimseye de bir şey vaat etmiyorum. O yüzden okuyabilirsin. Neyse, devam.

Sosyalizm ve bilhassa Marksizm, din değilse İslam dahil hiçbir şey din değildir. Din tanımına o kadar uyarlar.

Gayet ritüelleri var, lider kültleri var, gayba iman var: devrim olacak. Hatta bir sosyalist devrim, bir de komünist devrim. Hani Mehdi, Mesihe haber verecek, Mesih gelecek hani, hani... İki devrim olacak.

Şimdi, benim din anlayışımda işin aslı rasyonelliktir. Natürel teoloji denir buna, doğal teoloji. Doğa ayetlerinden, delillerinden yola çıkarak Tanrı’ya ulaşan fakat yine de dinin gayba, İslam’ın gayba iman gerektiren büyük bir kısmı vardır. İşin aslan payı rasyonelliktir fakat iman da gerekir. En nihayetinde neden? Çünkü ahiret diye bir şey var, gidip gören var mı? Allah? Gören, konuşan var mı? Gayba iman ediyoruz, evet.

Fakat şu var: gördüğümüz rasyonel deliller o kadar fazla ki gerisine iman etmemiz, güvenmemiz için bize yeterli kredibilite oluşturuyor. Yani Tanrı ile kul arasındaki güven ilişkisini buna dayandırıyorum ben. Her neyse, bu gayba iman inanın ki bana, Marksistlerde çok çok daha ağır. Çünkü Marksistler bir kere gördüklerinin tersine inanarak imanlarını koruyorlar.

Şimdi teoriye zaten basmaz kafası bu adamların. Çok şizofrenik, hiç para etmeyen, işlemeyen bir teorileri vardır. Emek değer zart zurt, kolektivizm falan... Çalışmıyor kardeşim. Fakat pratikte defalarca denendi, bunu da görmüyorlar. Bunu da reddediyorlar. Yani bunlar sadece görmediklerine iman etmiyorlar, bunlar gördüklerinin tersine iman ediyorlar. Daha hardcore bir dindir Marksizm ve sosyalizm.

Yani bilmiyorum artık. Teoride bile yanlış olduğu belli olan şeyler, pratiğe döküldüğünde zaten yanlış olacaktır. Bütün sosyalist ülkeler yarra yemiştir. Sosyalizme çalan sosyal demokrasi ülkeleri de boka batacaktır üç vakte kadar. Çünkü biliyorsunuz, sosyalizm de kapitalizm de dereceleriyle gelir. Daha doğrusu bireycilikle kolektivizm de dereceleriyle gelir. Yani koyu grileri, açık grileri de vardır. Marksizm koyu bir kolektivizmdir ama sosyal demokrasi, hâlâ kolektivizmken o kadar koyu değildir. Gibi gibi gibi...

Yani anlayamıyorum bu adamları. Ben gerçekten anlayamıyorum. İnsanın serseri tabiatını, bencil tabiatını inkâr ederek, bir ideal uğruna nasıl bu insanların ilelebet yaşayacaklarını düşünürsün ki? Seferberlik denilen şey; komünizm, sosyalizm sadece devamlı süren bir seferberlik halidir. Doğal düzen değildir. Doğal düzende insanlar kişisel çıkarlarını artırmaya çalışırlar. Eğilimleri budur. Ama seferberlik hali dediğin, kısıtlı zamanlarda işe yarar. Yapılmalıdır da: 1. savaşta, 2. krizde, 3. doğal afette... Allah korusun, yakında deprem yaşayacağız. Onda seferberlik gerekir ama kısıtlı bir dönem içindir bu. Bu nesillerce sürdürülemez ya da bir insanın hayatı boyunca sürdürülemez.

Klasik bir sloganları vardır Twitter’da. Bunu yazan bin like cebe atar:
"Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise yoksulluğun kalkmasını."
Ulan amcık, senin yoksulluğu kaldırma yöntemin, herkesin yoksullar için çalışması, yoksullara köle olması üzerine kuruludur. İnsan enayi olmadığını fark eder. Ben niye bu kadar fedakârlık yapıyorum? Bak bak, ben neden benden daha aşağı olanları benimle eşit seviyeye çıkarmak için uğraşayım, der insan bir süreden sonra.

Sizin o seferberlik anlayışınız nesillerce sürdürülebilir mi Allah aşkına? Yahu kaç yerden vurursun bu gerizekalılara! Hâlâ daha hâlâ da sosyalizm diye kafa sikerler. Hah neymiş, asgari ücret 25 bin küsur olacakmış. Oldu bir de siksinler...

Bak, asgari ücret 25 bin olunca bir şeyin değişmeyeceğini, hatta ekonominin daha instabil olacağı için işlerin daha da kötüye gideceğini akıl edemiyorlar. Bunun için kitap okumaya gerek yok. Görürsün ya...

Şöyle: asgari ücret artacak, bu adam daha az işçi çalıştıracak, fiyatlar, kalite, üretim düşecek ya da fiyatlar artacak değil mi? Akıl edersin. Hay amınakoyayım, milyon tane derdimiz var, bir de dünyayı kurtarmak yönünde motivasyonu olan, devrimcilik oynayan adamların egolarına hizmet edeceğiz. Oldu bir de sizi idare edeceğiz.

İşte bu, böyle bir ideolojiye sahip olan adamlar... İşte AKP hakkında iki laf falan ettiklerinde, teröre asla edemezler. Zaten sosyalizm ve Marksizm, terör üzerine kuruludur. AKP'ye, dincilere iki laf ederler, kahraman olurlar. Amınakoyayım, sempati puanı toplarlar.
Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz...
Siz de uğruna köle olunan yoksullar istiyorsunuz.

Halbuki yetenekli bir adamı bırak, değer üretsin, kendisi için çalışsın. O zaten etrafını da rızıklandıracak, nimetlendirecek. Zekâtından bahsetmiyorum. Hayır, öyle şeyler yapacak ki hayat standardımızı yükseltecek. Bak, internet, kamera, az önce story attığım telefon... Bunlar, hepsi bencil motivasyonlarla hareket etmiş insanlarca üretilmiş şeylerdir. Ve bak, benim hayat standardımı nasıl yükseltiyor?
İnsan bencildir. Ve rasyonel bir bencil, gayet de insanlığa faydalı olur. Şu kolektivizminizi artık... Ya siktirin gidin. Reenkarnasyon mu var? Önceki hayatınızda karınca ya da arı mıydınız? Neydiniz amınakoyayım, nasıl böyle düşünebilirsiniz? Ya insanlığın sonuç olarak bencil ve serseri tabiatına kafa atmak, tabiata kafa atmaktır. Tabiat, koca tabiat, yerli yerinde durur. Şaşmaz, değişmez, kanunları vardır. Ona hiçbir şey olmaz, senin kafan yarılır. Ama biz de işte... Off, bir milyon derdimiz var. Bir de solcu geyiği mi çekeceğiz?

Ben size bunun tarifini vereyim: Bir ellilik fıçı biraya Fenerbahçe bayrağı bandırıyorsunuz, bir hafta sonra o bardaktan bir Nejat İşler filizleniyor ve böyle boş solcu tweetleri atarak yirmi beş bin like falan alıyor. İşte maalesef çoğunluk böyle veya bir benzeri.

Şimdi, dedim ya, otoriterlik-liberallik dereceleriyle gelir. Otoriterliğin özelliklerinden biri paternalizmdir. Örneğin, sosyalist bir devlette devlet seni nasıl yaşaman gerektiğini belirler. Hatta bunun en maksimize, aşırı örneğini vereyim: Kuzey Kore’de bir ara şey çıkmıştı, hatta saç modelleri... Atıyorum, şu on saç modelinden birini yapacaksınız falan... O artık çok daha üst düzey. Ama paternalizm dediğimiz şey, devletin insana nasıl yaşaması gerektiğini tembihlemesidir.

Netflix paternalist bir firmadır; size nasıl yaşamanız gerektiğini pompalar. Yeni Zelanda'da mesela şey çıkmış: 2009 ve sonrası doğanlar için sigara satışı yasaklanacakmış. Böylece birkaç nesil sonra sigara satışı bitecek. Orada sonra bu işi çözecekler diye düşünüyorlar.

Ben sigarayı bırakmak için göt vermeye hazır bir insanım. Yani işin delikanlılığından geçtim, tamam, günahını da çekerim. Çünkü sigara içerek daha çok günah işliyorum. Günah hesabı yaptığında, günahmetre...
Ben sigarayı bırakmak için göt vermeye razı bir insanım. Fakat devlet sigaraya karşı olursa, buna dikelirim. Çünkü devlet bana benim nasıl yaşamam gerektiğini öğretemez. Devletin beni benden korumak gibi bir misyonu yoktur. Aristo kusura bakmasın, devletin böyle misyonları yoktur. Paternalizm, otoriterliğe hemen evrilebilir. Ki otoriterliğin niteliklerinden birisidir paternalizm.

İşte böyle, hoşlarına giden yasaklara "okey" veriyorlar, tamam mı? Orta zekâlı kitleye hitap etmeyi amaç edinmiş salaklar, sözde kanaat önderleri...
"Bravo Yeni Zelanda!" falan der...
E babacım, bu sadece senin hoşuna giden bir yasak. Sen devletin bu yasağına okey, eyvallah verirsen, yarın senin hiç hoşuna gitmeyecek yasakları da dayayacaktır. Devlet her zaman daha fazla otoriterleşme eğilimindedir. Taviz vermeyeceksin.

Velhasıl kelam; benciliz. Laissez faire, laissez passer. Ve devlet ya da herhangi bir özel şirket, lütfen bana benim nasıl yaşamam gerektiğini dayatmasın.





Comments